Pandemi;
dünyada birden fazla ülkede veya kıtada, çok geniş bir alanda yayılan ve
etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel isimdir. Dünya Sağlık
Örgütü’nün (DSÖ) tanımlamasına göre, bir hastalığın pandemi olabilmesi için
genel ifadelerle üç kriter aranmaktadır. Bunlar, yeni bir virüs veya mutasyona
uğramış bir etken olması, insanlara kolayca geçebilmesi, insandan insana kolay
ve sürekli bir şekilde bulaşması olarak sayılabilir.
Salgın anında korunma ve kontrol önlemlerini
üç boyutta yapılabilir. Kaynağa yönelik, bulaşma yoluna yönelik, sağlam kişiye
yönelik korunma ve kontrol önlemleri alınabilir:
• Kaynağa yönelik alınabilecek önlemler;
kaynağın bulunması, hastalığın bildirilmesi, kesin tanı, hastaların tedavisi,
izolasyon, taşıyıcı araması, şüphelilerin sürveyansı, sağlık eğitimi, zoonotik
bir hastalıkta hayvanların yok edilmesidir.
• Bulaşma yoluna yönelik
alınabilecek önlemler; Çevre koşullarının düzeltilmesi (dezenfeksiyon), yiyecek
ve içecek maddelerinin denetimi, sağlık eğitimi, kişisel temizlik ve koruyucu
ekipman kullanımı, konut koşullarının düzeltilmesi, nüfus hareketlerini kısıtlamaktır.
• Sağlam kişiye yönelik
alınabilecek önlemler; aşılama, seroproflaksi, kemoproflaksi, karantina gözlem,
sağlıklı beslenmedir. (DSÖ)
Bizlerin
ebevyn olarak karantina süreci ve sağlıklı beslenme konusundaki
sorumluluklarımız oldukça kıymetli. Ortalama 50 gündür çocuklarımız evde. Bu
süreçte neler değişti diye gözden geçirdiğimde; Karaca kapı çaldığında kapıya kim
gelirse gelsin yaklaşmıyor. İçeri giren kişiye ilk söylediği söz elini yıka ilk
yaptığı eylem kolonya dökmek oluyor. Bizler evden çıkarken maskemizi görmezse
mutlaka soruyor…
Beslenme
ve takviye konusunda çoğu kişi gibi ilk önce kara mürdüme başladık.Devam ettiği vitaminleri ve yemek seçen bir çocuğa planlayabildiğimiz kadar
dengeli yemekler konusunda bir rutinimiz oldu.
Gel
gelelim olayın psikolojik boyutuna, yakın zamanda dedesini kaybetmiş bir çocuk olarak
‘’Bu virüs gelirse dedemin yanına mı gideceğiz?’’ soruları ilk panik halinin
göstergesiydi. Anlayacağı şekilde açıklamalar yaptık. İlk haftalardaki bizim
paniğimiz evdeki konuşmalarımızı duymasıyla kaygılar tekrar başladı. Karaca’nın yanında haberleri izlememe ve güdem hakkında konuşmama kararı aldık. Her gün seveceği sanat, okuma-yazma, oyun-hareket, mutfak etkinlikleri derken
50. Güne yaklaşıyoruz. Artık toprak, çim, ağaç, çiçek yani doğayı istiyor.
Tabi
bu süreçte Çin’e benzetilen İstanbul yerine doğa ile iç içe, az nüfuslu
yerlerde yaşasak bu süreç nasıl geçerdi. Karaca ve biz daha huzurlu ve güvenli olmaz
mıydık? Bu tarz düşüncelerle ilk defa tarihi güzellikleri, müzeleri, sanatla iç
içe, korularıyla yemyeşil, gece boğazın ve yıldızların ışığının ahbap olduğu… Şehri
İstanbul’dan vazgeçme zamanı geldi mi ? sorusuna cevap ararken kendimizi buluyoruz.
Oysaki pandemi öncesi İstanbul'da çocuk yetiştirmenin güzelliğini hep anlatan ben...
Oysaki pandemi öncesi İstanbul'da çocuk yetiştirmenin güzelliğini hep anlatan ben...
Yorumlar
Yorum Gönder